SONSUZLUĞA UĞURLADIK

DUYURU
SAFAİ
SAFAİ’Yİ SONSUZLUĞA UĞURLADIK.
Vakfımızın Kurucularından, yol arkadaşımız Safai Özer’i 9 Mart günü sonsuzluğa uğurladık. Bu dünyadaki zamanını “Ya Onlar” diyerek, görmek istenilmeyen, göz ardı edilen, sesleri az duyulan, hiç ses çıkaramayan insanlara, bitkilere, canlı cansız var edilmişlere adayan Safai Özer, Aralık ayında yakalandığı hastalık nedeniyle tedavi görüyordu.
Safai isteği gereği kalabalık olmayan bir törenle 11 Mart günü, öğle namazının ardından kılınan cenaze namazıyla Muğla Yeniköy Mezarlığı’na defnedildi.
-Safai Özer
Safai Özer, 1952 yılında Konya’da doğdu. Konya Maarif Koleji’nin ardından bugünün Selçuk Üniversitesi’nden mimar olarak mezun oldu. 1975 yılında kamu kuruluşunda mimar olarak çalıştı, askerlik görevinin ardından 1980’de Antalya’ya taşındı.
Safai, hep “Ya onlar ne olacak?” diyerek başkalarına fayda sağlamak için çalıştı. Antalya’da mimarlık, mobilya tasarımcılığı ve üretimi yanında söyleyecek sözleri olanlar için Kaleiçi Sanatevi’ni kurdu. Antalya Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneğinin kurucuları arasında yer aldı.
Şehrin karanlığından kurtulmak umuduyla 1994 yılında, Burdur’un bir dağ köyüne, kendi tasarladığı kerpiçten evine taşındı. Burada boyamalarını yaptı, betiklerini yazdı. Ekolojik tarım ve hayvancılık çalışmalarıyla örnek olmak için çabaladı, isteyen herkese gönüllü öğretmenlik yaptı.
Özlem Uzman ile birlikte, ana ereği maddi imkansızlıklar nedeniyle üniversite eğitimine erişemeyen veya üniversite öğrenimine devam edemeyen öğrencilere burs sağlamak olan EGET-Eğitim Geriatri Ekolojik Tarım Turizm Vakfı’nı 2015 yılında kurdu. Safai, EGET Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı olarak görev yaptı. Bütün gelirini burs olarak vermeyi değişmez ilke olarak benimseyen Vakıf, kuruluşundan itibaren niyetine uygun yol aldı.
İlk kez trüf aşılanmış meşe fidanlarıyla kışlık trüf mantarı üretme girişimine başladı. Sahil kentlerinde lavanta yetiştirmenin yol ve yöntemini ortaya koydu. Toprağa ve çevreye zarar vermeyen ekolojik tarım uygulamalarını gerçekleştirdi ve bu uygulamaların yaygınlaşması için emek harcadı. Herhangi bir kimyasal madde kullanılmaksızın yetiştirilen lavantalarla sahil kentlerinin ilk lavanta tarlasını oluşturdu. Bu lavantaların damıtılmasıyla elde edilen lavanta yağı katma değeri yüksek kozmetik ürünlere dönüştürüldü böylece ‘EGET TEN’ markası doğdu. Bu doğrultuda Muğla’da yine bir ilki gerçekleştirmiş oldu.
Bir yandan EGET Vakfı çalışmalarıyla örnek olmaya devam ederken, öte yandan altıncı yılında 138 öğrenciye burs sağlamayı başardı. Tamamen öz kaynaklarıyla oluşturduğu burs fonuyla Türkiye’nin dört bir yanından öğrencilere ufuk açtı.
Safai ilk kitabını 1970 yılında yayımladı. Kültür Bakanlığı Devlet Fotoğraf Yarışması birinciliği ödülü de aldı. Sonsuzluğa gidinceye kadar beş kitap yayımladı, 37 kişisel sergi açtı.
Safai’den ”Özgeçmiş Yerine”
Doğum tarihimizi bilmek istersiniz demek!
Yerküreye değen ilk yağmurla yaşıtız; kili çamura çeviren en ivecen çiğ ile… Belki onlardan da yaşlı! Sürüp durmakta üstelik doğumlarımız: Güneşe övgüler düzen yaprağıyla her dalın, köklenen her sürgünde – ayrıkotların da bile – yeniden doğmaktayız. Baştankara kuşlarının esrik şakıyışında, kelebeğine gebe tırtıl kozalarında, ardındaki gömleğe el sallayan yılanla, “Merhaba!” demekteyiz yere, göğe yeniden.
Biçim değiştirmekteyiz yalnızca bir yandan da: Ne doğmaktayız gerçekte, ne büsbütün ölmekte. Ölümü bile bir yanılsama olacak erklerdeniz çünkü biz. O ölüm ki gerçekte yeni doğumlara gebe, O ölüm ki, dinlence!
Doğum yerimizi mi merak etmektesiniz?
Yellerin doğduğu yer doğum yerimiz bizim; Tûbâ Ağacı’nın ve Ankâ’ların… Okyanus dalgalarının göze ilk göründüğü, karaçam polenlerinin toprağa son değdiği yerler doğum yerimiz. Rabb’ın Yalvaç Musa’ya buyruğu sunduğu dağ, Yahuda’nın İsa’yı öperek `sattığı’ bahçe, Mansûr’un küllerini savurdukları nehir doğduğumuz yer bizim.
Her yer ya da hiçbir yer…
Yine de sorarsınız “Andırıya bakışın nicedir?” diye belki; “Hangi akım izdeşi, yandaşıdır şu yoksul?”
Varsın `ben’ sevdalılar – bungunluklarına umar, tinsizliklerine kılıf arayıp durmaktayken bakış açıları falan türetmeye kalksınlar; şuna buna ilişkin pek kişisel görüşler geğirsinler ortalığa! Bölsün, bölünsün onlar “Akım, makım, -ist, -mist.” diye, “Ben kimim?” sorusuna yanıt bulamadıkça. Ne andırı dert bize, ne akımlar tasamız! Yalnızca bir akarca, bir çavlandır buncağız bilisizlikten doğup aydınlık üst-gerçeğe ağıp gitmekte olan. Her yapıp ettiği, her söyleyip yazdığı, her çizip boyadığı, ardında kalakalan bir kürek çakıl taşı, bir avuç kum tanesi… Andırıcı falan da değilizdir kuşkusuz. O Acunsal Usta’nın çırağıyız belki de, günde yüz yanlış yapıp bin azara çanak tutan. (Daha adımızı bile bütün bütün hak etmedik: Safai, aklık, parlaklık, arınmışlık demekmiş!)
Nerelerde, ne zaman, kaç mı sergi açmışız?
Güldürmeyin adamı; ‘sergi’de olmadığımız ân var mı sanırsınız?